DENEMELER

TEK GRİ O

Son zamanlarda çok düşünür oldum.

Bir umutsuzluk kapladı iç dünyamı. İçinden çıkamıyorum bu yumurtanın. Kabuklarım ne kadar ince olsa da kıramıyorum. Son damla da evi terk edişi oldu. Taştı bardaktaki umutsuzluklarım. Belki çok kolaydı çözümü bu karmaşık düğümün. Ama lazım olur diye sakladığım anahtarlarını bulamadım dört kapılı kırık dünyamın.

Ardından hiç düşünmedim. Düşünemedim. Kör, sağır, dilsiz en kötüsü beyinsiz gibiydim. Kaldım öylece bir süre. Dünya dört saniyeliğine durdu sanki. Silindi, geçmiş ve gelecek. O an vardı. Ben vardım, o yoktu artık.

Doğum günümdü.

Terkedilmiştim. Doğum günümdü, öldürülmüştüm.

İlaçlarım vardı böyle zamanlar için. Ağır kriz anlarımda içerdim. İşe yaradıklarını düşünmedim hiç. Çünkü zaten ataklar beni yerden yere vurmuş, yormuş oluyordu. İlaçtan değil, yorgunluktan bitkin düşüyordum yatağa. Bu gün de aynı şeyi yaptım. Bir atak geçiriyordum. Kendimden geçtiğim halde sık sık yaşanmış bu tecrübe beni ecza dolabına attı. Bir an düşündüm. Emin olamadım. İnsan gerçekten ölmek istediğinden emin olabilir mi?

Bilmiyorum, ben bir an olamadım. Bıkmıştım artık krizlerden, kavgalardan… Ayrılık ise tek korkumdu. Bunu biliyordu ne yazık ki. Bana karşı kullandığı tek kırıcı sırrımdı bu.

Kendime geldiğimde boğulmak üzereydim ve bağırmaya başladım. Nefes alamıyorum! Nefes alamıyorum! Ciğerlerim patlayacak sandım. Ne burnumdan ne ağzımdan nefes alamıyor, ölüyordum. Havasız kalmak ne kötü bir şeymiş. Ellerim bağlıydı, müdahale edemiyordum. Mideme inmekte olan boruyu geri çektiler. Ciğerlerimden tuhaf bir ses geliyordu nefes almaya çalışırken. Bir an durdular. Bayıldım kaldım sedyede. Kendime gelip nefesim normale dönünce ve borunun nefes borumdan değil yemek borumdan mideme ineceği açıklamasından sonra işleme devam ettiler.

Korktuğum zaman panik atak geçirdiğimi öğrendim böylece.

Mavi bir sıvıyla temizlediler midemi. Sonradan arkadaşlardan öğrendiğime göre bu işlemi korkutmak için yapıyorlarmış. Ne derece doğru bilmem artık. Beni korkuttuğu kesindi.

Bana bakıyordu, yaklaşamıyordu. Denemedi değil. Ama tepkimden korkuyordu. Her şey onun yüzündendi. Biliyordu. Bu kadar üzerime gelmemesi gerektiğini, onunla asla başa çıkamadığımı biliyordu. Beni ne kadar kırdığını, başından beri ne kadar üzüldüğümü ve hep onun aptallıkları yüzünden benim hasta olduğumu.. Her şeyi biliyordu. Ve kahretsin ki seviyordu ve onu sevdiğimi biliyordu. Hastalıklı ilişki bu olsa gerekti. Bana bunları yaşatması gerekir miydi?

Kabus gibi yoğun bakım günlerinin ardından evdeydim. Gecikmeli olarak doğum günümü kutladık. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Kendimi tanıyamadım bir an. O avuç dolusu ilaçları içen veya barınaktaki hayvanlar ölmesin diye çırpınan kadın ben miyim? Nasıl bir çelişkili hayattı bu. Bir insan nasıl bu derece uçlarda yaşabilirdi. İçimdeki ölüm ve yaşam sevincinin dansını düşününce bile korkuyorum da yaşadıklarıma inanamıyordum.

Bu kaçıncı son şans, bu kaçıncı yeminler. Bilmem ki daha ne kadar sürecekler.

Ya siyah ya beyazlarımın arasında bir tek O gri kalacak.

Nereye kadar…

Haziran 2008



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.