BLOG

PARAMPARÇA – 31 Ocak 2012 Salı

başım omzunda o araba kullanırken, kimbilir kaç kilometre gittik öyle. gözlerim açık bir süre manzarayı, geçtiğimiz güzel yollardaki yemyeşil ağaçları ve deniz manzarasını seyrediyorum. içimden neler neler geçiyor. nasıl da huzur doluyum diye geçiriyorum aklımdan. o anda sanki aklımı okumuş gibi bana sarılmış koluyla omzumu daha bir kavrıyor. sonra, tek elle araba kullanmak zor olmuyor mu diyorum. böyle saatlerce kullanabilirim diyor. omzundaki başımın yerini daha da derinleştiriyorum, yüzümde huzurun yansıması gülümsememle.

cd de yeni bir parça başlıyor. bilmiyorum, girişinden de anlamıyorum hangi parça olduğunu. başımı ona çevirip bu benim parçam olsun diyorum. yüzü aydınlanıyor. daha önce hiç yapmadığım bişey yapmış bir şarkı tutmuştum ve onun en sevdiği parçaya denk gelmişti sanırım. sıcacık gülümseyişiyle yoldan ayırıp gözlerini gözlerime baktı, bizim parçamız olsun dedi. içimden bizim demeyi geçirmiştim ama ya ayrılık parçası olursa diye benim olsun demiştim. demek ki doğru zamanda doğru parçaydı. sözlerini dinledim daha bir dikkatle. omzumdaki kolu daha da sardı. kalbimi daha da sardı. içim ısındı sevgisiyle. gözleri ne güzel bakıyor. sevgi dolu gözleri. sevgi dolu, merhametli ve vefalı. nasıl da güveniyorum ona. hayatımı hiç düşünmeden teslim edebileceğim adam. onun için ölmek istiyorum o anda. hayatımın bir değeri yoktu o anda. hayatlarımızın belki. senin için ölürüm demişti bir keresinde. benimse içimden o geçiyordu şu anda.

uçurumun kenarından ilerliyorduk uzun zamandır. tek elle hem direksiyonu tutuyordu, hem uzanıp vitesi değiştiriyordu. bilmem ki kaçıncıya dinliyorduk aynı parçayı. hava çok soğuktu ve hissetmiyorduk. klima açık bile değildi. bir kol, bir omuz ve içimdeki güven ve huzur, sevgisi ısıtıyordu. konuşmadan ilerliyorduk. kim bilir aklından neler geçiyordu, biliyordum ki hepsi benimle ilgiliydi düşüncelerinin. bundan emin olmak omzunun desteğini daha da hissettiriyordu. zaman zaman daha bir sarıyordu kolu beni. ne geçiyordu içinden acaba… hiç bitmesin bu yolculuk, bu şarkı, bu huzur.

bir yer seçiyor, o uzun ve virajlı uçurumun kenarında. en yüksek yeri, en güzel manzaraya sahip olan yeri. en dik ve kurtulması en imkansız uçurumun kenarını. şarkıyı baştan alıyor. omzumdaki kolunu daha da sağlamlaştırıyor. başımı göğsüne gömüyorum. bu kez gözlerim kapalı. o, biliyorum ufka bakıyor. görmekte zorlandığı geleceğimize. aklından yine ben geçiyorum, buğulanıyor gözleri. hiç ağlamadı yanımda. beklemiyorum ama istemiyorum da sanki. o, güçlü. o, güven verici. o, benim. o, gerçekten var mı?

şarkı bitiyor, arabayı tekrar tek eliyle çalıştırıyor. ve şarkıyı son kez başa alıyor.  önümüzde ufuk var. elini uzatıyor, geri vitese takmadı,  birinci vitese takıyor. hiç korkmuyorum. umurumda bile değil. hatta belki istediğim tek şey bu o anda. daha fazlasını istemiyorum. bekliyor, şarkının ortalarına geldi. ‘haykırsam, ellerimi açsam yalnız sana, ağlasam çocuk gibi, eskileri anlatsam’ direksiyonu daha bir sıkı tuttu, diğer koluyla bana daha sıkı sarıldı. ve ölü aşk diyarlarında, o sonsuzlukta, hayatımıza daha sıkı tutunduk. gözlerim bir daha hiç açılmadı…



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.