Ve gitti…
Yıllardır tenimi yakan güneş battı. Şimdi yanıklarımı sarmaya çalışıyorum biçare. Artık gözyaşım da akmaz oldu. Sadece bir kabullenme var tenimde ve yüreğimde. Yıllar kapanmaz yaralar açmış. Artık ne yapsak da faydası yok. Geri dönüşü olmayan bu uçurumdan atladık ikimiz de. Ben en başından, sen en kısa taraftan.
Sanki bu hikayeyi bitirmek için başlamıştık yıllar evvel. Elbet bir sonu olacaktı. Ölümü bu aşka tek son olarak düşünmekle hata etmişiz. Daha yakıcı sonlar da olabiliyormuş, bu yürek ölümden de acısına dayanabiliyormuş.
Hüzünlü bir müzik eşliğinde yiyorum yemeğimi. Karşımdaki sandalye boş. Sanki bu akşam içimdeki ışık daha az aydınlatıyor evi. Daha az görüyorum gerçekleri. Acılar daha net. Umutlar çok uzak seçemiyorum. Yemeğimde ise bir acı tat. Su yerine içecek gözyaşım da bitmiş. Ama ben iyiyim, artık bunu biliyorum.
Yalnızlığın ilk günlerinde hiç bir şeye dokunmadım evde. Varlığından izler hala evin her bir köşesinde duruyordu. Duvarda, masada, sandalyede, koltukta ve hatta yanımdaki yastıkta hala senden izler vardı ve yorgana sinmişti kokun.
Günler geçiyor. Yavaş yavaş yok oluyorsun evden. Gidişinle evde kalan izlerin, ardından bir kaplumbağa hızıyla siliniyor. Fotograflar, fotograflar … Her yerden bana bakıyorsun sanki. Yalnızlığım sandığın şeye dikmişsin gözlerini. Ama bu sefer yanılıyorsun. İçimde yalnızlığıma da çare olan güvenimin, mermerden heykelini diktim. Ne gözyaşlarında eriyeceğim, ne de vaatlerine inanacağım. Son şans ise çoktan bir kuşun kanadında uçtu gitti. Şimdi bir evcilik oyununu anlatan filmimizin sonuna geldik.
Gecenin geç bir saati. Hala beynimde bu filmin tek karesi var. Sen gidersin, kapı kapanır. Ve ardından büyük harflerle ‘ SON’ yazar.
SON
Kasım 2008