Bir ses duyuyorum. Uzaktan çok uzaktan geliyor. O kadar rahat duyabiliyorum ki sanki yanımda.
Huzur veriyor. Koca bir çınarın gölgesinde mutlu mesut filizlenen bir çam gibi hissediyorum kendimi. Sanki ne zamandır susuz kalmışım. Bir sesle uzanıyor çınarın köklerinden biri, kendi tomurcuğunu feda edip henüz çok kısa olan köklerimden tutuyor. Çekiyor. Sanki daha da yaklaşıyorum ona. Kendi su kaynağına götürüyor. Besliyor beni.
Daha da yakından duyabilmek için açıyorum pencereleri sonuna kadar. Buz gibi dışarısı, sesiyle ısınıyorum. Saniyeler daha mı hızlı geçiyor. Bu içimde göğsümü delercesine vuran da ne. Sesinin yankısı mı? Yoksa saniyelerin hızı mı? Saatlere bakıyorum bir bir. Evde ne çok saat varmış onu keşfediyorum. Zaman ne önemliymiş benim için. Evet zaman çok önemli benim için ama esas olan zamansızlık. Peki neden bu kadar saat almışım ki. Her bir odaya girdiğimde kalbimin attığını, yaşadığımı mı hissetmek için. Ama şu an duyduğum saatlerin tik takı değil.
Çok çok uzaktan gelen ses, al beni yanına. Diyorum ama duyurabiliyor muyum?
Bu uzaklardan gelen, sanki içimdeymiş gibi hissettiğim ses huzur veriyor. Anka kuşunun kanadında masaldan masala dolaşarak gelen bu ton, bu tını çok tanıdık. Benmiş gibi. Ama değil. Değil biliyorum. Onun geçtiği yollardan geçiyorum. Her sokakta, her itilmişin, her saklananın kulaklarında, her sokak hayvanının kalbinde o ses yankılanıyor. Duyuyorum.
Hansel ile Gratel’in peşinden gidiyorum, sesleri toplayarak. Sonunda ona ulaşır mıyım bilmiyorum. İçimde o ses, ellerimde fotograflar… Hep çok yakınım, ama her şey, kelimeler o kadar soyut ki ne yapacağımı şaşırıyorum. Karşımda ama göremiyorum. Bazen görmeme izin vermiyor. Sadece ses geliyor.
Dokunmalıyım, böyle yapma diyorum. Duymuyor. Soyutluğa devam ediyor. Ya bu kadar soyut yaşıyor ya da somutlaştırmak istemiyor. Somut özelime kalsın diyor. Üsteliyorum.
Ama nafile, bu yaştan sonra değişmek kolay olmuyor diyor. Görmüyorsun. Sende böylesin. Elindeki fotograflarda hep yalnızsın diyor. Soyutum ben de aslında. Bunu fark ediyorum çınarın bilgeliğiyle.
Soyutum ben de. Sesin olduğu gibi. Bekliyorum. Bir gün sesi bulduğumda somutlaşacak. Ben de. Fotograflardaki soyut yalnızlığımız sese dönüşecek. Bedene dönüşecek.
03-04.10.07