Kayıp gittim ellerinden.
O güzel, o kocaman, tüm bedenimi saran ellerinden. Elimi tuttuğunda ilk aşk gibi heyecanlandığım, o hayat çizgisinin bir döneminde yer aldığım avuçlarından. Kayıp düşerken, kader çizgisinde bir çentik açtığım, içindeyken üşümediğim, sıcacık avuçlarından.
Ellerimin en çok sevdiği ellerinden kayıp gittim.
Gözlerinden akıp gittim.
O derin bakışlarından. Kısa kısa bakıp kaçırdığın gözlerinden. O, bakışlarının önünde olmayı sevdiğim, sonrasında uzaklara çevirip için için geçmişe döndüğünü hissettiğim derinliğinde kaybolduğum gözlerinden. Öptüğünde ayrılık getireceğine inancımdan korktuğum, gözlerim gözlerine değdiğinde mideme kramp giren gözlerinden.
Belki akan bir damlayla belki de derin bir bakışınla akıp gittim gözlerinden.
Kalbinden çıkıp gittim.
İstemeye istemeye giderken kapıyı ardımdan kapatmadan önce belki ‘kal’ dersin diye son bir kez baktığım kalbinden. Aslında hiç içeri alınmadığım, istesen de kapısını bulamadığın dört duvar kalbinden. İkimiz için, bir şans için yapmaya çalıştığım kapıları da bozduğun kalbinden tüm benliğimi alarak çıkıp gittim.
Şimdi, ellerin boş, gözlerin uzaklarda, kalbin ise dört duvarla çevrili yapayalnız sanıyorsun kendini.
Fakat,
Ellerinden kayıp giderken bıraktığım sıcaklığım,
Gözlerinden akıp giderken kalan heyecanım,
Kalbinden çıkıp giderken akan gözyaşım,
Sende kaldı.
Bende ise hiçbir şeyin kalmadı. Kocaman ellerin, derin bakışların ve buz gibi kalbinin izlerinden başka.
Şubat 2008