Bu gece şehir her zamankinden daha karanlık. Daha ağır yüreği. Bedeni, ruhu, düşünceleri… Hepsi senin kilitli kalbinin kapısının önünde şimdi. Gözyaşları yağıyor geceye. Pencerenden akıp gidiyor, sokak onunla ağlıyor. Avaz avaz bağırırken adını benliği, sesini duyuramıyor. Işığın kalbini delip geçiyor. Perdeyi açıp bakmanı diliyor.
Küçük bir kız, kalbi ellerinde, kocaman bir yükle pencerenin altında şimdi. Gece daha bir karardı. Ağırlaştı yüreği. Gözlerini dikmiş tek bir noktaya bakıyordu.
Bir kıpırtı, bir perde hareketi bekliyordu çok bir şey değil. Huzursuz yüreği ağzından çıkacakmış gibi atıyordu. Umurunda değildi gururu. Aşk herşeye değerdi.
Böyle şeyleri masallarda bilirdi. Bir masal kahramanıydı ve bildi.
‘Kapındayım’ diyemedi. Oraya gelecek cesareti buldu da, yinede ‘kapındayım’ diyemedi. Cılız bir ses işitti oradan geçenler; ‘kapıdayım…’ sonrası sessizlik…
Göğsünde koca bir yumruk, vura vura eziyordu kalbini. Kırılıyordu bir şeyler gece aktıkça. Hayat anlamını yitiriyor, sen onu yitiriyordun her dakikada. Yalanlarına inanarak bir adım attı geceye ve dönüp son kez baktı. Odanın ışığı yanıyordu, salonun ışığı yanıyordu. Işığın kalbini delip geçiyordu. Çünkü biliyordu yalnız değildin.
Senin ışıkların geceye, gururuna inat yanarken, O, sokağının umut ışığını söndürüp yattı bu gece. Uyuyamadı. Ağladı bir süre. Karanlıktan korkardı, karanlığından korktu bu gece. Ama sadece bu gece. Sonrası bir muamma, bir hayata tutunuş çabası. Sonrası sensizlik, sonrası acı bir yürek yarası. Sonrası hızla büyüyen bir kız ve dört duvar yalnızlığı.
Ocak 2011