budapeşte de en az viyana ve prag kadar güzel ve ihtişamlı bir şehir. çok düzenli, bakımlı ve görülesi bir yer. buda ve peşte olmak üzere iki yakadan oluşur ve arasından tuna nehri geçer bu güzel şehrin.
budapeşte de kaldığımız otel diğerleri gibi çok merkezi bir yerdeydi. merkezlerde bulunan otellerde konaklamanın en güzel yönü dilediğimiz saatte dilediğimiz her yeri yürüyerek gezebilmemizdi.
macaristan 1576 mohaç savaşıyla osmanlı hakimiyetine girmiş ve 1699 karlofça antlaşmasıyla da çıkmıştır. yani osmanlı burada 150 yıllık bir hakimiyet sürmüş ve buraları osmanlı eserleriyle doldurmuşlar. osmanlının hakimiyetinin sonlanması ile tüm eserler yok edilmiş.
yukardaki fotografta kahramanlar meydanını görüyorsunuz. bu meydan macarların macaristana gelişlerinin 1000.yılı onuruna 1896 yılında yaptırılmış. ortadaki büyük sütunun üzerinde cebrail, sütunun alt kısımlarında ise macar kahramanlarının heykelleri bulunuyor.
meydanı arkanıza aldığınızda sol tarafta sanat sarayı var. biz oradayken sanırım sanat sarayında o ses budapeşte nin çekimleri vardı :)
sağ tarafta ise güzel sanatlar müzesi yer alıyor.
kahramanlar meydanından sonra gülbaba türbesini ziyaret ettik.
1526 yılında kanuni sultan süleymanın daveti üzerine budin seferine katılmış gülbaba. elinden asası başındaki sarıktan gül eksik olmadığı için gülbaba deniyormuş kendisine. ve sadece türkler değil macarlarında sevgisini kazanmış bir bektaşi dervişiymiş.
gülbaba türbesinden sonra budin kalesine geçiyoruz.
osmanlı 150 yıl bu kalede hüküm sürmüş. muhteşem bir peşte manzarası var…
budin kalesine çeşitli yönlere doğru uzun bir yürüyüş parkuru var. bunlardan birine macaristan kralının isteği üzerine bir türk büyüğünün ismi verilmek istenmiş. tabiki mustafa kemal atatürkten başkası olamaz di mi… (tabelayı arabanın penceresinden çektiğim için bu şekilde ancak büyütebildim.)
kaldığımız otelden şehrin içlerine kadar yürürken yolumuzun üzerinde duvarı küçük vesikalık fotograflarla kaplı bir bina görüyoruz.
çatısına doğru başımızı kaldırdığımızda terör müzesi ile karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.
macar halkının 2.dünya savaşı ve sonrasında önce hitler sonra stalin tarafından gördüğü zulmü anlatan bir müze yapmışlar. savaşın ve katliamın çok etkileyici bir biçimde anlatıldığı müzenin içinde katledilen insanların fotograflarının yanısıra işkence ve infaz odaları da yeralıyor.
yolumuza devam ediyoruz….
alışveriş çılgınları için böyle görkemli binaların alt katlarında önemli markaların satış mağazaları mevcut. (görüyorsunuz skunetimi koruyorum : ) uçağı kaçırıp ekstradan o günkü fahiş fiyatlarla uçak bileti almak zorunda kalmamızın bir etkisi olabilir mi :P )
gösterişli binalar, cafeler, turistler…
‘abi adamlar aşmış!’ dedirten bir kare…
opera binası…
her yeri gezdim, gördüm ama içimde kalan tek şeyse ‘prag da niye operaya gitmedik ki:( ‘ oldu. e hadi orda gitmedin budapeşte de niye gitmiyorsun ki anlamıyorum.
yukarda budapeşte kent parkını görüyorsunuz. bu parkın içinde hayvanat bahçesi vardı. bi girelim dedik ne var ne yok diye ama giriş 25 euro olunca vazgeçtim. bu ne kardeşim, burda 3,5 tl ye giriliyor hayvanat bahçesine.
ünlü new york cafe…
bu da kaldığımız otelin tepesinde çok hoşuma giden bi çalışma….
budapeşte de son gecemizde tekne gezisi yaptık. bir saat boyunca tekne tuna nehri boyunca tüm kıyı şeridini gezerken siz de tercih ettiğiniz dilde kulaklıklardan ve içeriye yerleştirilmiş dev ekranlardan şehrin tarihi yapıları ile ilgili bilgiyi alıyorsunuz. bu arada tekne cam kaplı. kıyı boyunca uzanan, muhteşem ışıklandırılmış tarihi binaları seyredebiliyor, önünden geçerken aynı zamanda ekrandan da içinin görüntülerini de izleyebiliyorsunuz. güzel bişi…
ve 8 günlük ayrılıktan sonra eve dönüyoruz…
not: bu arada almanya dresden ve slovakya bratislava yı da gezdik. onları da daha sonra yazayım…