Güzel bir gün ve beklenmedik bir anda tanıştık seninle. Yollarda geçen bir ömrün, aidiyetsizliğin huzursuzluğu ile sarıldın bana. Bir anlık sıcaklığına aşık oldum. Sadece bir anlık sıcaklığına bağladım tüm ümitlerimi.
Ne kötü, hayatına aşk olarak girdiğin bu kalp sana sarılacakken ittin onu. O sıcaklık, buralardan giderken geçtiğin yollarda soğuyup kayboldu. Geriye bendeki ümitleri kaldı. Senin için, ben olmasam da olurdu yani. Geçerken uğradığın bir liman oldum sadece. Ellerinin sıcaklığını bıraktığın, beni onlarla yaşamaya mahkum ettiğin. Ben onlarla yaşarken, sende yokluğumun bir boşluk bırakmadığını bilmek acıttı hep içimi.
Beni aramadın, sormadın. Her şeye rağmen yürüdüm, uzandım, kalın bir kar örtüsünü aştım ve açtım. Kardelenleri anladım. Üşüdüm çok. Ama dönüp bakmadın bile. ‘eksik anlattığım oldu ama yalan söylemedim sana hiç’ dedin. Evet hep eksikti hem anlattıkların hem sen. Hep eksiktin hayatımda. Hatta şimdi bile öyle eksiksin ki. Bir sürü nedenlerim, niçinlerimin cevapları eksik.
Yokluğunun soğuğunda ellerinin avuçlarıma kazınan sıcaklığıyla ısınmaya çalışırken fark ettim her şeyi. İstenmediğimi, hep itildiğimi ve benim iflah olmaz vazgeçemeyişlerimi. Çok acı çektim. Rezil ettim kendimi. İçtim, sarhoş oldum. Dağıttım, düştüm. Çevremdekiler kaldırdı. Anlattım hepsine seni. Kimse anlamadı. Neden ağladığımı, niye bu kadar acı çektiğimi. Otuzumda dört mevsimi yaşadım. Yaşlandım. Bir şarkının nakaratına vuruldum, çok büyüdüm sayende diyordu.
Çok büyüdüm sayende.
Nisan 2008