Zamanın eli dokunamadı hislerime. Kendi zamanını yaşıyor aşkım. İçimde kurduğu imparatorlukta hep dünü olan, bu günü yasak olan bir aşk dönemi. O aşk, halen geçmişte kendi içimde yaşıyor. Şaşırıyorum.
Televizyona karşı koltuğumda oturmuş, dikmiş gözlerimi anlamsızca dönen karelere bakıyorum. Güzel bir tını geliyor kulağıma. Onun o güzel ama yalan sözlerinin tınısı. İçimdeki imparatorluğunun marşı bu.
Aşk içimde, geçmişte yaşamaya devam ettikçe, ben bu günü aşksız yaşamaya mecburum.
Zamanı geçmişe sarıyor. Ben başaramıyorum. Dönüp dönüp aynı şeyleri yaşıyor içimde. Aşk bir eziyet çekiş midir? Bile bile sil baştan yaşamak o günleri, her anında ihmaller, her anında ne yazık ki kendini kandırmalar olan bir masal.
Evet artık ayaklarım yere basıyor. Görüyorum ve gerçeklerin şarkısını söylüyorum. O vefasız, o umursamaz aşkım vokal yapıyor bana. Gerçeğin sözlerini ezberlemek zordur. Bunu bilmiyor, bilemez de. Onun için de hep yalanları söylüyor, gerçeklerimin gerisinden. Artık ayaklarım yere sağlam basıyor. Sesim, gerçeklerin sesi daha gür çıkıyor. Onun yalanlarını bastırıyorum.
Şimdi mutluyum işte.
ŞUBAT 2008