Korkudan kafası karma karışıktı. Uzun zamandır düşünüyor, bir çıkış yolu bulamıyordu. Çok korkuyordu.
Hayat o küçük kızı o kadar çabuk büyütmüştü ki ve o kadar eksik bırakmıştı ki tüm korkusu eksiklerindendi. Zordu. Çok zor bir kadındı.
Fikirlerini toparlayabilmek için, bir kahve aldı kendine. Evin en rahat koltuğuna uzandı. Dışarıda kar yağıyor, sokaklar boşalıyordu. Uzun zamandır yalnızdı. Hatta o kadar ki içindeki ses bile onu yalnız bırakmıştı son günlerde, haftalarda, aylarda… İlk kez bu kadar yalnız kalıyordu. Çevresi hep doluydu. Kalabalıklar, kalabalıklar… Orda bile yalnızdı ama en azından iç sesi vardı. Şimdi o da yoktu. En fazla ihtiyaç duyduğu anda kendi de kendini terk etmişti.
Dışarıda kar yağıyor, kahvesinin dumanı tütüyordu….
Umudu hep vardı geleceğe dair ama ummadığı anlarda ummadığı olaylar oluyor, sevgi hiç bakmadığı taraftan bir atkı gibi sarıveriyordu sıcak kollarını boynuna. O kadar dolanmıştı ki çözülemiyordu. Çözemiyordu. Bağlı değildi belki ama vazgeçemiyordu da. Korkular… Eksiklikler…
Korkudan kafası karmakarışıktı. Onu sevmeye korkuyordu. Üzmekten korkuyordu. Okadar iyi, o kadar çocuktu ki…
Düşünceler bir türlü toparlanamıyor, huzursuzlanıyordu.
Sevgiden korkuyordu…
Sevilmekten korkuyordu…
Bir aynaya bakıyor, sesini arıyordu. Belki kendini hatırlarsa, sesini de bulabilirdi. Emindi sesinin ona yardım edebileceğinden. Şu an çok korkuyordu. Tek başınaydı.
O kadar bıkmıştı ki her seferinde aynı kırık kalplerle uğraşmaktan. Yeni bir tanesi için gerçekten hazır mıydı? Onları çok kolay kabul etmişti yüreği. Neden bu sefer bu kadar direniyordu. Bunu nasıl anlatacaktı O’na. Gerçekten değer verdiği için miydi bu korku. Yaşadığı bu karmaşa.
Ağlıyor, gözlerinden hüzün akıyordu.
O kadar zor ki, artık kendini korumaktan vazgeçmişti. Yaşadığı tüm korku da O’nun içindi. Kendine alışalı otuz yıl oluyordu bu sene. Otuzuncu yılında geriye dönüp baktığında ufaladığı kalp kırıntılarını gördü. Belki bir gün yine küçük kıza ulaşabilmek için yıllara bırakmıştı kırıntıları. Elinde daha o kadar çok kalp vardı ki, artık ufalamaktan korkuyor, sadece durmak istiyordu. Kalpler hep kırılmak için miydi… Neden her sabah uyandığında kapısının önünde bir kalp buluyordu, neden alıyordu, neden sıcaklığına alıştırıyordu? Hep o mu suçluydu. Kalpsizliğini sınamak için miydi, yoksa kendine uygun bir kalp miydi aradığı? Bulduğunda alıp göğsündeki o kocaman boşluğu doldurmak mıydı amacı?
‘ Seviyor musun? ’ diye soruyor.
‘ Sorma ’ diyebiliyordu sadece. Korkusunu belli etmemeye çalışıyor, o an içinde hissettiği sesle kendine geliyordu. Bir çığlık, bir haykırış ne derse desin, bir fırtına kopuyordu içinde. Dizginleri ellerinde, sıktıkça sıkıyor, bir ağrı hissediyordu göğsündeki kocaman boşluğunda. Bir sonuca ulaşamayacağından korktuğundan zamansız bir karşılaşma yüzünden kaybetmek istemiyordu. Sanırım anlıyordu o boşluğu dolduracak kişinin o olduğunu. Onun için korkuyordu.
Ağlamaktan gözleri şişmiş, mendiller dolusu hüzün biriktirmişti. İçindeki boşluk, karardıkça kararıyor, yolunu bulmakta daha da zorlanıyordu. Yardım edecek kimsesi yoktu, biliyordu zaten kimse yardım edemezdi. Kalpler, kalpler, kırık kalpler… Hepsi içindeydi. Ağırlığını hissediyor, kırıklar bir cam kırığı gibi kesiyordu iç organlarını. Yaralandıkça yaralanıyor, sarıp sarmalayacak bir ses bile yoktu.
Ya çok erkendi, ya çok geç… Zamanını tutturmuştu birinde ama ona da tutunamamıştı. Sırtındaki bıçaklar bu sefer onun kalbini parçalamıştı. Sadece kalbini de değil, tüm geleceğini, tüm güvenini, tüm umutlarını… Bir elinde bıçaklar, diğerinde kalbi. Bırakmıyordu. Bırakmıyordu onu. Bırakmıyordu geleceğini. Tutunamadığına mahkum bırakılmıştı sanki.
Bir suçlu arıyordu. Bulsa ne olacaktı ki. Ne yapabilirdi. Parçalanan kalpleri toparlayabilir miydi. Kaderi değiştirebilir miydi. Kendini düşündü önce. Suçlu muydu? Sonra da tek tek diğer kalpleri… Suçlular mıydı? Beyhudeydi çabası. O da bunu çok iyi biliyordu. Yaşadıklarının faturasını çok ağır ödeyecekti. Bunun için daha zaman vardı. Yalnızlık, yüklü bir faturanın karşılığı olacaktı. O zaman kırıkta olsa muhtaç olacağı kalpler, o koca boşlukta tutunamayıp yok olup gideceklerdi. Tek başına kalacaktı.
Tarih tekerrür edecek, ananın kaderi kızına geçecekti.
Ocak 2008