Dertlere açılan küçük bir mola. Bir bardak çay ve sigara eşliğinde dalınan gelecek kaygısı.
Yaşlı olanı(Hacı):
Küçük kızın okula yazdırılması. Defter kitap masrafı. Önlükler bu sene değişmiş. Yeni bir tane alınacak. Bu maaşla nasıl olacak bilmem. Sadece önlükle kalınsa iyi. Çantasının söküğünü dikmeye çalışıyordu anası okullar kapanmadan bir ay evvel. Üç senedir aynı çantayı kullanıyor kızcağızım. İstemeyi de hiç bilmez. Ne anlayışlı bir evlat. Boğazımıza hiç yapışmadı bir şey istiyorum diye. Büyük oğlan öyle mi ya…
Yazın bir işe gir çalış dedim de koparmadığı kıyamet kalmadı. Kime benzedi ki bunun huyu… küçükken belliydi ne hayırsız olacağı. Gecenin bir yarısı, en tatlı uykusundayken biz, hepimizi uyandırır, başına toplar sonra nice uğraşlarımızdan sonra dalardı uykuya. Adamda uyku denen bir şey bırakmazdı.
Aah ah, dertler hiç bitmiyor ki… Keşke Mehmet gibi genç olaydım. Dert tasa nedir bilmeyeydim.
Genç olanı (Mehmet):
Gülyüzlüm haklı. Gel der. İste babamdan der. Haklı. Haklı da ben nasıl giderim karşılarına. Nasıl derim üç kuruşa çalıştığımı. Sigortam yok. Bir geleceğim yok. Hangi cesaretle isterim kızlarını. Demezler mi kızımızı nasıl doyurursun. Nasıl donatırsın evini.
Bir evlensek, çocuklarımız olsa. Gülyüzlüm razı bir sofaya da. Ben kıyamam. Bilmez ki içimi. Bilmez ki neden isteyemediğimi.
Aah ah, dertler hiç bitmiyor ki… Keşke hacı dayı gibi olaydım. Bir ailem olaydı. Çocuklarımı büyütmüş eleğimi asaydım duvarıma.
Mola biter, çaylar ve sigaralar da. Kaygılar rafa kalkar, düşünceler gömülür kalbe. İş başı…