prag prag prag… muhteşem şehir… bu şehrin ihtişamını nasıl anlatmak gerekli bilemiyorum doğrusu. sözler yeterli gelir mi, fotograflar o ruhu yansıtabilir mi? ama elimden geleni yapacağım. en son 3 yıl önce mardin’den bu kadar etkilenmiştim. ihtişamlı katedraller, haykellerle kaplı caddeler, yine heykellerle bezenmiş tarihi binalar… bilemiyorum, sözler yetersiz sanki, anlamak için bir nebze olsun fotograflar belki aracı olur.
ilk olarak gezmeye prag kalesinden başlıyoruz. yukardaki fotograf kalenin içinden. kale dünyanın en büyük kalesiymiş guinnes rekorlar kitabına göre. eskilerde bohemya, kutsal roma imparatorları ve çekoslavakya liderlerine ev sahipliği yapmış. şimdilerde ise fotografta ortadaki havuzun ardındaki binalarda çek cumhuriyeti devlet başkanlarının ofisleri yer alıyor. ve biz önlerinden geçiyoruz. ilginç olansa hiç bir yerde polis koruması yok. dilediğimiz her yerde dolaşmaya serbestiz yani.
prag kalesinin içinde ülkenin en büyük ve en önemli kilisesi st.vitus katedrali yer almaktadır. gotik tarzda yapılan bu kilisenin içinde bohemya ve roma imparatorlarının mezarları bulunmakta. muteşem güzellikte ve işçilikle yapılmış.
aşağıdaki fotografta katedralin kapısından bir detay görüyorsunuz.
yine prag kalesinin içinden bir görüntü…
alttaki fotograftaki heykeli ilk gördüğümde aşık veysel sanmıştım. ne kadar da benziyor öyle değil mi? şimdi burda bu amcanın kim olduğunu da anlatmam lazımdı ama unuttum ii mi :)
prag kalesinden iyice aşağı indiğimizde böyle güzel sokaklardan geçerek old town a doğru ilerliyoruz.
sokak aralarında güzel şirin cafeler yer alıyor.
bu bina nazım hikmetin buradayken kaldığı yermiş. üç devekuşu denilen bina.
burası, vltava nehri üzerinde bulunan ve charles köprüsünden görünen tarafı ile çok şeker bir ada olan kampa adası. adanın içinde pek bişey olmadığı için manzaraya bakıp yolumuza devam ettik.
burası da ünlü charles köprüsü. yapımı 1300 lere uzanıyor. 516 mt uzunluğunda 10 mt. genişliğindeymiş ve üzerinde 30 tane barok stilinde heykelle 16 tane de kemer bulunuyor. pragın geneli gibi bu köprü de çok gösterişli doğrusu.
yukardaki fotografta gördüğünüz adam dileniyor. oraların dilenme adeti buymuş. dilenci kesinlikle gözlerinize bakmaz, ana karnındaki cenin posizyonunun en rahat duruş şekli olduğundan saatlerce bu şekilde dururlarmış.
şehrin hemen hemen her sokağında böyle tramvaylar var. ulaşım çok rahat fakat fotografçılar için o yukarıdaki teller bir işkence.
genel bina yapısı böyle dikdörtgen veya kare ortası avlulu binalar. bu avluda bir sanatçının eseri sergilenmiş. tabi çek silahlarının meşhur olduğunu söylememe gerek var mı bilemiyorum :)
bu kule, charles köprüsü çıkışında tüm ihtişamıyla yer alıyor.
pragta her binayı böyle gösterişli heykellerle süslemişler zamanında. bir süre sonra yürürken hem boynunuz ağrıyor hem de hangi birine bakacağınızı şaşırıyorsunuz.
bu meydan da old town dedikleri şehir merkezi. vakit geçireceğiniz çok şey var burada. cafeler, hediyelik eşya dükkanları, restoranlar ve hard rock cafe prague :)
daha önce şubesini kaş’ta gördüğüm ve burda anlattığım http://blog.nilaysahinkanat.com/15-kasim-2011-sali.html mağazanın merkezini buldum prag sokaklarında… yine içerden fotograf çekmek yasaktı vitrinden çaktırmadan bu kareyi çekebildim. illa zorlarım şartları :)) bardakların güzelliğine bakar mısınız…
prag old town meydanından bir görüntü. bu heykelin önünde oturup bir kaç saat astranomik saatin seramonisinin ardından çalınan borazanın sesini dinledik.
meydandan… tümseklerden birinin üzerinde duran benim :)
inanılacak gibi değil ama prag’ın en meşhur astronomik saatinin önden fotografını çekmemişim. yok böyle bir şey. yurardaki fotograf da arkadan görüntüsü. dedim ya heykelin önünde saatlerce oturduk diye. işte bunuda orda otururken yerimden çekmişim. ha tabi o her saat başı yapılan animasyonu video ya kaydetmeyi akıl ettim de fotografını çekmeyi akıl edememişim. ah makinam olacaktı da…
neyse gelelim astronomik saatin önemine. dünyada bulunan 3 astronomik saatin halen çalışır vaziyette olanı bu. 1400 lü yıllarda yapılmış ve en son 1800 lü yıllardaki eklentilerle bu günkü halini almış. saat üzerinde toplam 4 adet figür bulunuyor. (ay dayanamicam googledan bi foto yüklicem buraya. göründe öyle anlatayım. allahtan birileri çekiyo da işte bizde nasipleniyoruz.)
evet nerde kalmıştık, bu 4 figür şöyle;
1-elinde ayna tutan figür : kibir ve kendini beğenmeyi
2-elinde altın kesesi tutan yahudi : açgözlülük ve faizciliği
3-iskelet : gelen ölümü
4-mandolin çalan osmanlı : keyif ve eğlenceyi sembolize ediyormuş.
animasyonda her saat başı iskelet elindeki zili çalar ve başını sallar, bu ölüm sana yakın, geliyor anlamındadır. diğer figürler başlarını sallayıp ölümü kabullenmezler…
bu saatin diğer bir özelliği de sadece anlık saati göstermiyor, bunun yanında ay ve güneşin gökyüzündeki konumu, ay fazı, güneşin zodyak burcu ve ekliptik üzerindeki konumu, sideral zamanın yanında ay dönümleri veya dönen yıldız haritası gibi verileri de gösteriyor.
hangi sokaktı, neresiydi hatırlamıyorum… saatlerce yürüdük… sonra bir ara başımı kaldırıp onca tarihi binanın içinde bunun ne işi var diye yargılamaya başlicaktım ki ne göreyim! daha önce nette görmüş ve gerçekten böyle bir bina var mı ki yoksa photoshop oyunu mu diye düşündüğüm bina oracıkta karşımda duruyordu. salak gibi tek kare çekmişim ii mi :( makinam yoktu makinam. ah bi makinam olsaydı. iice cep telefonu fotografçısı oldum :)
balayındayken ve üstelik pragdayken saat kulesinin önünde bir gelin damat fotografı çekiyorum…
ve az ilerde bir gelinle damat daha denk geliyor. onları da kaçırmıyorum.
daha bir çok prag anısıyla dolup ve hatta taşıp 3 gün sonra da buradan budapeşteye geçiyoruz…
kalbimiz prag’ da kaldı…