Bozcaada’ya feribotla yaklaşırken ne görüyorsanız ,ada ondan ibaret. Adanın doğu kıyısına kurulmuş yerleşim alanı ve size tüm heybetiyle hoş geldin diyen tarihi kalesi,göz alıcı güzelliğiyle karşılıyor sizi.
Ada enfes şaraplar üretecek kadar güzel üzümler verirken, bu bereketle ortalıkta pek ağaç ve yeşillik alan göremememiz şaşırtıcı.
Çanakkale Geyikli iskelesinden Bozcaada’ya 30 dk.süren yolculuktan sonra feribottan iner inmez birdenbire adanın o masalsı havasına kapılıyorsunuz. Kıyı boyunca uzanan restoranlara ait masalar, ahşap sandalyeler, arka sokaktan itibaren başlayan küçük ve tertemiz pansiyonlar, oteller… bu şirin otellerin bahçelerinde ahşap masalarda, asmaların altında oturan memnun insanlar. Sokaklara dağılmış otel ve pansiyonların aralarında kimi rum kimi Müslüman konu komşu… küçük, şirin cafelerin önünden geçerken inceden kulağımıza çalınan rum ezgileri size adanın kendine özgü havasını sunuyor.
Tüm evler bembeyaz. Her evin ya pencere önünde ya da kapsının dibinden başlayıp evin bir köşesini boydan boya kaplamış adaya özgü çiçekler sokaklara ayrı bir güzellik katıyor.
O dar sokaklarda dolaşırken her köşeyi döndüğünüzde küçük bir sürprizle karşılaşıyorsunuz. Bu, ya duvara yazılmış Edip Cansever’ in bir şiiri ya çok şirin bir cafeden yükselen güzel tanıdık bir tını ya da yöre halkından bir güler yüz oluyor.
Adaya her feribotla onlarca araç, yüzlerce insan aktığı halde ada hep sessiz sakinliğini koruyor. Onlarca araba nereye yok oluyor merak ediyorum doğrusu. Bozcaada’nın en sevdiğim yönü de bu; sessiz sakin oluşu. Ne vıcık vıcık kalabalık var ne de barlardan yükselen bangır bangır müzik sesi. Tam kafa dinlemelik bir yer burası. Bunu ünlü simalar da keşfetmiş olacak ki adada dolaşırken ünlü birini görmemek imkansız.
Adada sabah erken başlıyor. Deniz kıyısında ahşap masalara örtülmüş,kırmızı beyaz pötikareli masa örtülerinin üzerinde açık büfe kahvaltının tadına doyum olmuyor. O manzaradan son bir keyif çayı içmeden kalkamıyorsunuz. Balığa çıkan küçük kayıklar, denize açılan yelkenli tekneler, yatlar,ilk seferle gelen feribot…
Denize girmek için yaklaşık 6-7 km. yol alıp adanın diğer tarafına geçiyorsunuz. Arabanız varsa sorun olmuyor ama yoksa adanın içinden plaja minübüsler kalkıyor.
Bozcaada’nın 4 büyük plajı var. Ayazma, Sulu Bahçe, Habbele ve Akvaryum plajları. Deniz turkuaz bir saten örtü gibi duruyor kumsalın ötesinde. Denizin içinde ne kadar ilerlerseniz ilerleyin kum hiç bitmiyor…
Denize girmek için bunca yol gelince öğlen yemek yemek için geri dönmenize gerek kalmıyor. Çünkü yöre halkı bu sorunu çok güzel bir şekilde çözmüş. Plajın gerisinde, yolun kıyısında küçük küçük salaş restoranlar kurmuşlar. Servis ve menü harika.ne ararsanız var. Çiğ böreğinden, gözlemesine tutunda kalamar,deniz börülcesi,asma yaprağında sardalyasına kadar geniş bir menü.
O, turkuaz denizin keyfinden sonra akşam dönüşte daha sizi ne keyifler bekliyor.
Akşam yemeğinden önce adada küçük bir tura ne dersiniz. O muhteşem heybetiyle kıyıda size merhaba diyen kale…
Kale, Osmanlı döneminde önemli konumu sebebiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından esaslı bir şekilde onarılmış.Venedikliler’ e geçip geri alındıktan sonra esaslı bir tamir görüp genişlemiş. Kalenin 1703,1706 yıllarında ve 1714 ‘de Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa tarafından tamir ettirilmiş. En önemli tamirinin 2. Mahmut tarafından 1815 yılında, adeta kalenin yeniden yaptırıldığını taşıdığı kitabelerden anlamaktayız.Kale, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1965-1970 yılları arasında ve en son 1996 yılında restore edilerek koruma altına alınmış.
Gün içinde zaman zaman çan seslerini duyduğumuz tarihi Meryem Ana kilisesi…
Bozcaada’daki Rum Ortodoks Cemaatine ait, ibadete açık olan tek kilisedir.Diğer adı Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi olan kilise Rum Mahallesi’nin tam ortasına konumlanmış. Giriş kapısında 1869 tarihi okunan kilisenin bu tarihte yapıldığı anlaşılmaktadır.Ancak bir rivayete göre Venedik döneminden kalmadır.
Avlusundaki 1895 yapımı 4 katlı çan kulesi zamanın aşındırmasıyla yer yer yarılıp parça düşürmeye başladığından, 1980’lerde kısmen sökülmüş ve kule metal kafes içine alınmıştır.Orijinal yüksekliği 23.8 m dir. Kilisenin içini görmek için tek fırsatınız pazar sabahları 8.00‘de yapılan ayindir. Kilise onun dışında kapalı.
Adanın diğer gezilebilecek mekanları ise, Yeni Kale, Alaybey Camii, Köprülü Mehmet Paşa Camii, Namazgah Çeşmesi ve Aya Paraskevi Ayazması.
Tabi Bozcaada’ ya gelip Rüzgar güllerini görmeden gitmeyin. 2000 yılında kurulan Bozcaada Rüzgar Enerji Santraline ait 17 tane rüzgar türbini adanın en batı ucunda olup ziyarete açık. Özellikle gün batımında, hemen önündeki eski Polente Feneri ile oluşturduğu manzara görülmeye değer güzellikte.
Bozcaada Rüzgar Enerji Santrali, yaklaşık 30.000 kişinin elektrik ihtiyacını karşılayan, Türkiye’nin en büyük rüzgar enerji santrali.Aynı enerjiyi üretecek bir kömür santralına göre türbin başına 82.000 ağaca eşdeğer oksijen tasarrufu sağlamakta. Diğer bir ifadeyle bu 17 türbin burada 1.400.000 ağaçlık bir orman yaratmış.
Adanın içine döndüğümüzde bisiklet kiralayıp akşam üstü güzel bir gezi yapabiliyorsunuz. Unutmadan söylemekte fayda var. Adada tek bir banka var. O da Ziraat Bankası. Adanın meydanında, kalenin yan tarafında Atatürk heykeline geniş bir yer ayrılmış. Gün batımı rengine bürünmüş kale ve şapkasını çıkarmış manzarayı seyreden Atatürk görsel bir şölen yaratıyor.
Ada, üzüm bağları ve enfes üzümleriyle ün yapmış. Sofralık üzüm çeşitlerinden Bozcaada Çavuşu,Cardinal,Atasarısı,Uslu,Yalova İncisi, Alphonse Lavallee ve Amasya, şaraplık üzüm çeşitlerinden Karasakız (Kuntra), Altınbaş (Vasilaki) ve Karalahna yetiştirilmekte.Son yıllarda özellikle kaliteli şarap elde edilen ve getirisi yüksek olan Cabernet Sauvignon,Shordone,Merlot ve Gamei gibi Fransız şaraplık üzüm çeşitlerine yönelme var. Ve adada 4 şarap fabrikası bulunuyor. Bunlar Ataol, Corvus, Talay ve Yunatçılar. O dar ve sevimli sokaklarda dolaşırken bu üreticilerin tadım ve satış mağazalarıyla da karşılaşıp tadına bakarak beğendiğiniz şarabı alabiliyorsunuz.
Akşam yemekleri adada uzun sürüyor. Balık, rakı ve onlarca çeşit mezenin bulunduğu sofradan kalkamıyorsunuz. Hele de muhabbet muhabbeti açmışsa. Hatta biraz da fazla kaçırıyorsunuz.
Sonrasında adanın o büyülü havasında dar sokakları keşfe çıkarak,isteyen deniz kıyısında veya kalenin arkasındaki sokaklarda bulunan kendi halinde barlarında geceye devam ediyor. İsteyense bu kadar güzel bir günün sarhoşluğuyla dingin yatağında başka bir rüyaya dalıyor.
‘’Tanrı, insanlar uzun ömürlü olsunlar diye Bozcaada’yı yaratmış.,,
Heredot