malumunuz takip edenler bilirler. en son evlenmiştim :) bir aydan fazla zaman geçti aradan. balayı, eve alışma, ev işlerine alışma, aynı evi paylaşmaya alışma, videolar, fotograflar derken balayında gittiğimiz yerleri yazmaya anca sıra geldi.
çok yazılı bir anlatım olmayacak. sadece cep telefonumla çektiğim kareleri paylaşırken bir kaç not düşebilirim o kadar. fazlasını beklemeyin, çünkü ocakta yemeğim var :P
burası, türkleri viyana kapılarında başarısızlığa uğratan Savoy Prensi Eugene tarafından dönemin önde gelen Barok mimarlarından Johann Lucas von Hildebrandt´a 1668-1745 yıllarında yazlık saray olarak yaptırılmış belvedere sarayı.
budapeştede başlayacak balayımız uçağı kaçırmamız nedeniyle viyanada başladı. iyi de oldu açıkçası. budapeşteden de zaten 4,5 saatlik otobüs yolculuğu ile viyanaya geçecektik. böylece biz diğer arkadaşlarımızdan 2 saat önce otelimize yerleşmiştik. 800 tl fazla ödedik ama değdi :P
ne kadar heykel özürlü bir ülkeyiz. gezdiğimiz 5 ülkede de bizi en çok binaların mimarisi ve vazgeçilmezi heykeller etkiledi. ki viyana bu 5 şehirden en az heykele sahip şehir olarak gördük. düşünün artık.
viyana tam bir avrupa şehri. bunu gerçekten hissettik orada. düzenli, temiz ve geniş caddeleri zaten medeniyeti anlatıyor.
viyana da bu katedrali gerçekten çok beğendim. muhteşem bir işçiliği var. adını bulunduğu meydana da vermiş olan stephansdom katedrali. genel bir fotograf almak istemedim. çünkü aynı bizim camilerimizdeki gibi buranında kısım kısım yerleri restorasyon nedeniyle örtülüydü. öğrendiğime göre uzun zamandır süren bir restorasyonmuş.
viyana da gece hayatı yok denecek kadar az. lakin biz bulamadık onun için yok diyoruz :) çünkü merkeze çok yakın bir otelde kaldığımız halde gece 22 gibi acıktık bişeyler atıştıralım diye çıktığımızda sadece kapatmak üzere olan bir türk dönercisine rastladık. ha oraya gidene kadar da bir allahın kulunu göremedik caddede. araba desen hepsi park halinde terkedilmişti. türkiyede olsa ‘yollarda bir tek kediler ve köpekler cirit atıyor’ derdik ama buralarda onlar da yok sokaklarda. zaten en çok bu dikkatimi çekti. başıboş bir tek hayvan görmedik. takdir ettiğim konuysa her iki kişiden birinin bir evcil hayvana sahip olmasıydı.
bu şehri bir baştan bir başa yürüdük diyebilirim. sonra bir park ve göl kenarında bir bank bulduk. yağmur yağdı ama şemsiye altında oturmaya devam ettik :))
en sevdiğim karelerden biri oldu bu :)
eveet viyana da böyle bir yerdi işte…
haydi şimdi cesky krumlov’ a gidelim…