31 Ocak 2011 Pazartesi
bir çırpıda okuduğum bir kitap elif şafak’ın denemeleri. insan okuduğu kitaplarda veya izlediği filmlerde hep kendini arar ya, ucundan kıyısından bir yerlerinden buluverir. işte kendimden, kalbimden çok şey bulduğum bir kitap bu. yine altı çizili bir kaç satır paylaşmadan yapamicam.
FİRARPEREST
Elif Şafak
” kaç hayat yaşayınca yorulur insan? kaç seneden sonra yaşlı, kaç hezimetten sonra bezgin,kaç kelimeden sonra lal olur kişi?”
”yoruluyorlar, yaşamaktan değil, yaşayamamaktan yoruluyorlar.”
”yalnızlık ne ıssızlıktır ne kimsesizlik. yalnızlık insana en çok başkalarıyla çevriliyken gelen bir histir ki, kimileri buna ‘etraf kalabalıkken kalbin yalnız olması hali’ derler.”
”NE BU DÜNYANIN İÇİNDESİN, NE ÖTESİNDESİN. GÜN GELİR GİDERSİN ELBET, ZATEN ALIŞTI GÖNLÜM UZAKTAN SEVMEYE. SEN DE GİT ŞİMDİ ARDINA BİLE BAKMADAN. EĞER DÖNERSEN BİL Kİ BEN ORDA OLMAM, ÇÜNKÜ YORULDUM ARTIK.”
”insanın göğüs kafesine gece çöker bazen. gece öyle bir çöker ki ruhuna olanca ağırlığı, bütün katmanlarıyla, bir türlü gelmez sabah, gün ağarmaz. kalbin atışı değişir. ritm bozuluverir ta derinden bir yerden. kalbin tekler. incecik bir pamuk ipliğine tutunarak yaşarsın hayatla ölüm arasında. kimse bilmez. bilmek istemez.
insan hep aynı yerden kanar. hep yüreğinden.”
insan kendini arar herzaman,arar
arar ve bulur.
bilmez kendi kıymetini,
hep başkaları bilsin ister..
bazen öyle satırlar yazarsınki,harfler zayii olur
bazen öyle bir yazarsınki okuyana şifa olur,
bazende kıymet bilmez olur okuyan hadicanım sende
kim oluyor bu!der,der bu insan.
Elif Şafak'la satırlar arası yolculuk yapmak çok güzel.
Kimilerine göre Aşk'tan sonra bir hayalkırıklığı olan ve içinde çok farklı konuları barındıran bir deneme olan Firarperest, benim de kendimden kırıntılar bulduğum bir kitap oldu. Elif Şafak'ı bu kitabında biraz da boksöre benzettim, kimi yazısı fiske kuvvetinde iken, kimi yazısı kuvvetli bir yumruk gibi insanı nakavt eden ve uzun süre etkisinde bırakan cinsten..
Kitaptan birkaç alıntı da benden olsun..
"Seni uzaktan seviyorum… diye düşündü erkek içinden. Yaklaşmadan, anlatmadan, anlaşılmadan…. Ben seni beklentisiz seviyorum. Hiçbir şey ummadan, talepte bulunmadan, hayal bile kurmadan. Kendi içimde taşıdığım sessiz sedasız bir sır bu. Ben belki de senden çok bu sırrı seviyorum…' 'Seni uzaktan seviyorum….' diye geçirdi kadın içinden ve başını çevirdi. Bakmadı bile ondan yana, bakması gerekmedi. Uzaktan sevmek daha güzeldir bazen. Ne incitir, ne acıtır. Ne yaralar, ne kanatır. Gözlerinle görmediğin ama sesini duyduğun, varlığıyla huzur bulduğun bir denizin yakınında yürümek gibidir böyle sevmek…"
"Ben senin ismini tarçın kokulu akide şekeri gibi tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda. Kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. Kalbinin ritmini duyuyorum; yanında olmasam, elini tutmasam da. Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum. Ne bir mükafat verdin bana, ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de… Seni olduğun gibi sevdim, tüm günahların ve arızalarınla."
"Sırrın bir billur kadehi, kırılmasın diye yüreğimde taşıyorum. Sırrın nazenin bir mum alevi, sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze yeğliyorum…"
"Tesadüfler ki tesadüf değildir"
Sevgiyle kalın…